Prof. Dr. Kâmil Yılmaz, Düşük Faiz Politikasının Devam Etmesi Halinde Döviz Rezervlerindeki Düşüşün Süreceğini Vurguluyor: "Türkiye Ekonomisi Tam Kapalı Bir Kambiyo Rejimine Dönebilir ve Bu Büyük Bir Kopuş ve Refah Kaybı Anlamına Gelir!" Depremin Ekonomik Maliyeti 105 Milyar Doları Bulabilir. Prof. Dr. Kâmil Yılmaz, Son Ekonomik Gelişmeler Hakkında Cumhuriyet Gazetesi'ne Konuştu.
Türkiye ekonomisindeki son gelişmeler değerlendirildiğinde, enflasyonun beklenen düşüşü göstermediği, piyasa faizlerinin yüzde 50'yi aştığı, dış ticaret açığının rekor seviyede olduğu ve cari denge sorununun arttığı görüldü. Birçok ekonomist, düşük faiz politikasının siyasi sebeplerle uygulandığını ve Türk Lirası'nın değer kaybetmesine ve dolayısıyla yüksek enflasyona yol açacağını uzun süredir söylemekteydi.
TL'nin değer kaybetmesi sonucu hükümet, ihracatı teşvik ederek cari fazla elde edileceği iddiasıyla yeni bir ekonomi modeli ortaya atmıştı. Ancak zaman içinde bu iddianın gerçeklikle bağlantısı olmadığı ortaya çıktı. Kur artışının geçici olarak ihracattaki rekabet gücünü artırsa da yüksek enflasyon kaynaklı maliyet artışlarının etkisinin daha ağır basacağı ve ihracat artışının sınırlı kalacağı açık hale geldi.
Ayrıca, hükümet tarafından dayatılan eksi reel faizler ve yüksek enflasyon beklentileri nedeniyle haneler tüketim harcamalarını artırmak zorunda kaldı. 2022 yılında büyüme büyük ölçüde tüketim harcamalarına dayandı. Aynı zamanda negatif reel faizler, özel sektörün zorunlu yatırım harcamalarını öne çekmesini teşvik etti. 2021 sonlarına doğru bazı aylarda fazla veren cari denge ise 2022 yılında sürekli olarak açık verdi ve 2023'te cari açığın artmaya devam ettiği görüldü.
Depremin maliyeti oldukça büyük olacak
Ülkemiz tarihinde görülen en büyük yıkım ve can kaybına yol açan deprem, büyük bir ekonomik maliyetle sonuçlandı. Yapılan analizlere göre depremin ulusal ekonomiye olan maliyeti 105 milyar doları aşmaktadır. Bu maliyetin büyük bir kısmı, bölgenin alt ve üst yapılarının yeniden inşa edilmesini kapsamaktadır ve genellikle kamu tarafından karşılanması gerekmektedir.
Yeniden inşa süreci, iyi planlanmış bir şekilde gerçekleştirilmelidir. Temel ilke, sağlam zemin üzerinde, çağdaş sosyal yaşamı destekleyen, doğayla uyumlu kentler kurmaktır. Bu prensiplerin tavizsiz bir şekilde hayata geçirilmesi, bölgenin önümüzdeki beş yıl içinde, ekonomik, sosyal ve kültürel açıdan örnek bir cazibe merkezi haline gelmesini sağlayabilir.
Depremin etkilerine rağmen, yeniden inşa için yapılacak ek yatırım harcamalarının, 2023 ve 2024 büyüme hızlarını sırasıyla 1 ve 2 puan kadar artırması mümkündür. Ancak, ek kamu harcamalarının ekonomiyi olumsuz etkilemeden finanse edilmesi gerekmektedir. Bunun için büyük çaplı sermaye girişlerine ihtiyaç duyulmaktadır. Son dönemde uygulanan para ve maliye politikalarının ekonomiyi kırılgan hale getirmesi, yıllık borçlanma gereksinimini karşılamayı zorlaştırmaktadır.