TL’deki değer kaybı sonrası iyice akıllara düşen Venezuela hikayesi nedir? Bir yandan kendi hataları bir yandan da ABD ilişkileri yüzünden koptuğu uygar dünya ülkeleri arasına tekrar girmek için çırpınan bir ülke olan Venezuela neden Türkiye ile benzetiliyor bakalım dedik.
Venezuela, Güney Amerika kıtasının kuzey kısmında yer alan, Karayip Denizi ve Atlas Okyanusu'na kıyıları olan, 916.445 km2 yüzölçüme ve 31 milyonun üzerinde nüfusa sahip bir ülke.
1821 yılında, Venezuela, Kolombiya, Ekvator ve Panama ile birlikte Büyük Kolombiya Cumhuriyeti adı altında birleşik, bağımsız bir devlet olan ülke 1830 yılında bu birlikten çıkarak ayrı bir devlet konumuna geçmiş.
Şimdi gelelim parlak bir ülke vatandaşı iken ne oldu da 5 dolar maaşla yaşam mücadelesi veren insanlara dönüştü Venezuelalılar.
Hugo Chavez, 1998 yılında yapılan seçimde yüzde 56 oranında oy alarak Venezuela Devlet Başkanı seçiliyor ve başlangıçta herkesin desteğini alan politikalar uyguluyor. 2002 yılında bir darbe girişimi olsa da 2 gün sonra tekrar başkanlığa geri dönmeyi başarıyor ancak bundan sonraki süreçte ekonomik faaliyetlerin ağırlığına sahip şirketleri Hugo Chavez’in adamları ele geçirmeye başlıyor.
Chavez, sağladığı ek gelirlerle bir yandan fakirlere yönelik yardım programlarına girişirken bir yandan da sağlık, eğitim alanlarında yatırımlar yaparak halkın sempatisini toplamaya başlıyor.
Bu arada Ulusal Kalkınma Fonu - Fonden adında, tümüyle Chavez’in talimatlarıyla işleyen, parlamentonun onayının dışında ve denetimden uzak bir bütçe dışı fon kuruluyor ve Fonden, ülkenin petrolden gelen milyarlarca dolarlık gelirini sorgusuz, sualsiz, denetimden uzak bir şekilde çeşitli yatırım harcamalarına yönlendiriyor. Bu fondaki para tamamlanamayan inşaatlara harcanmış bulunuyor. Ayrıca Chavez bu fondan kendisini destekleyenlere de paralar dağıtıp yardımlarda bulunuyor. Muhalefet Fonden’e Chavez’in Rüşvet Fonu adını takıyorlar. Fonden kanalıyla bir yandan da ülkenin yoksul bölgelerine pek çok hastane, okul yapılıyor.
Chavez, çeşitli defalar referandumlar yoluyla Anayasa değişiklikleri yapıyor ve 2004 yılında Venezuela’da kuvvetler ayrılığı fiilen ortadan kalkıyor. Son aşamada yüksek yargı da Chavez’in denetimine geçtikten sonra yargı bağımsızlığı tümüyle ortadan kalkmış oluyor.
Chavez’in ölümünden sonra işbaşına geçen Maduro döneminde işler iyice karışmaya başlıyor. Ülkenin içinde bulunduğu siyasal, sosyal ve ekonomik sıkıntıları gündeme getiren muhalefet liderleri değişik suçlamalarla tutuklanıyor. Medya sansüre tabi tutuluyor ve eleştiri yapamaz duruma geliyor. Bir süre sonra medyanın büyük bölümü el değiştirerek hükümet yanlısı ellere devrediliyor. Birçok olayın yayınlanması yasaklanıyor. Maduro, yönetime karşı ekonomik savaş başlatıldığını öne sürerek tepkileri karşı devrim girişimi olarak nitelendirip cezalandırma yoluna gidiyor.
Pek çok alanda üretim dururken yerine ithalat geçiyor. Petrol ihracatından elde edilen gelirle her şey ithal edilir oluyor ve sonuç olarak ülkenin üreticileri ithalatçılığa başlıyor.
Petrol fiyatları 100 USD/Varil düzeyinden 30 USD/Varil düzeyine gerileyince sistem iflas aşamasına geliyor ve gerekli malların üretimi de yapılmadığı için fiyatlar artmaya başlıyor. Maduro, popülist politikaları değiştirip önlem alacak yerde bu politikaları iyice öne çıkartıp tavan fiyat uygulamasına başvuruyor. Dolayısı ile bu durumda mallar raflardan çekiliyor ve karaborsa başlıyor.
Ve son durum dünyanın deyimi ile Venezuela “paranın peçeteden değersiz olduğu ülke” haline geliyor.
Yazımızın kaynağı olarak eski Hazine Müsteşarımız sayın Mahfi Eğilmez’e teşekkür ederiz. https://www.mahfiegilmez.com/ uzantısındaki kişisel bloğundan aldığımız bilgilerle bu yazıyı hazırladık. Kendisi Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü mezunu ve Gazi Üniversitesi’nde Kamu Maliyesi dalında doktora yapmış önemli bir ekonomist. Kaleminize sağlık Hocam.