Geçtiğimiz gün gerçekleşen Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde gerçekleşen bütçe görüşmelerinde ilk olarak İstanbul Üniversitesi Mezunu ve ciddi bir Hayvan Hakları Koruyucusu olan, kamuoyunda sevilerek takip edilen siyasetçi Sera Kadıgil ses verdi.
TİP milletvekili olan Sera Kadıgil, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın konuşması sırasında protesto için bluetooth hoparlörden Ajda Pekkan'ın 'Palavra' şarkısını açarak dikkatleri topladı. Sera Kadıgil’e bu protestosu sonrası ise kınama cezası verildi.
Sonrasında ise Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı Erkan Baş çarpıcı bir konuşma yaptı. Sera Kadıgil’i savunmak için çıktığı kürsüde söz haklarının verilmediğinin altını çizen Erkan Baş, hükümetin yargılanacağını belirttiği konuşmasında “Siz de biliyorsunuz biz de biliyoruz. Bu bütçede halkın zenginlikleri, halkın serveti Saray'a doğru hortumlanıyor. Bunu söylemek için bu kürsüye çıktık. Siz söylemeye korkuyor olabilirsiniz ama biz söyleyeceğiz. Normal şartlarda burada konuşabilsek, derdimizi anlatabilsek pek çok şey görülür. Ama işin özeti şu: Yediniz, demirdiniz, şiştiniz, cukkaladınız, sonra da batırdınız. Doğal olarak yargılanacaksınız değerli arkadaşlar” dedi.
Ayrıca sözlerine “Vatandaşı bu dondurucu soğukta, ekmek kuyruklarında titretirken kasalarında balya balya para biriktirenler yargılanacak. Anneler çocuklarına yedirmek için mama alamazken sizin birbirinize dağıttığınız ihaleler nedeniyle adliyeler lebaleb dolacak” şeklinde devam eden Erkan Baş son olarak çok çarpıcı bir iddia ve cümle kurdu.
Osmanlının son dönemlerinde yaşanan, padişah ve devlet büyüklerinin rahat bir yaşam sürdürmeleri sebebi ile "Zevk ve sefâ" devri olarak bilinip, tarih kitaplarına “Lale Devri” olarak geçmiş olan dönemi hatırlatan Erkan Baş “Bizim söylediğimiz şey şu: Tıpkı sizin reisinizin söylediği gibi 'Men dakka dukka' Son sözüm şu: Konuşturmayın, bağırın çağırın ama herkes bilsin! Lale devri nasıl bittiyse sülale devri de bitecek. Hepiniz yargılanacaksınız!'
Peki neydi ve nasıl bitmişti Lale Devri?
Zevk ve sefa devri olan “Lale Devri” 1718 yılında Avusturya ile imzalanan Pasarofça Antlaşması ile başlayıp, 1730 yılındaki Patrona Halil İsyanı ile sona ermiş olan ve Osmanlı’nın çöküşünü hazırlayan dönem olarak da biliniyor. Halkın büyük bir kısmı zor durumdayken padişah ve erkanı sefa içinde yaşıyordu. Bu dönemin padişahı III. Ahmet ve sadrazamı Damat İbrahim Paşa idi.
Her ne kadar Lale Devri’ndeki ıslahat çalışmaları devletin durumunu ve toplumun yaşam şartlarını iyileştirme amacı ile yapılsa da, bu yönde halkı da kapsayan önemli bir gelişme olmamış, hatta ülkenin kötü ekonomisi karşısında ciddi oranda israf yapılmıştı. Ayrıca, İran ile yapılan savaşta da kötü bir duruma düşülmüştü.
Tüm bu sebepler bir araya geldiğinde yeniçeri kitlelerini harekete geçirmek zor olmamış, ekonomik bunalım başta yeniçeriler olmak üzere toprak sahiplerini de sarsmaya başlayınca, bu durum kitlelerde agresif tepkilere yol açmıştı. Aniden parlayan isyan, hedeflenen mevki sahibi kişiler üzerine odaklanmıştı. Ayrıca İbrahim Paşa’nın önemli makamlara kendi akrabalarını ve yandaşlarını getirmesi de isyana yıl açan sürecin bir basamağı olarak görülmekteydi.