Kuzey Kore, Güney Kore, ABD ve Japonya’nın nükleer temsilcilerinin Seul’da bir araya geldiği bir günde, nükleer kapasiteli ‘Haeil-2’ adlı su altı dronunu yeniden test etti. Kore Merkezi Haber Ajansı’na göre, drone 71 saatten fazla su altında kaldı ve Tanchon yakınlarındaki sularda maket bir savaş başlığına başarıyla vurdu. Haberde, drone’un “ölümcül saldırı yeteneği” ile 1000 km mesafedeki hedefleri vurabileceği belirtildi. Bu gelişme, Kuzey Kore’nin nükleer kapasitesini artırmak için yürüttüğü çalışmaların bir göstergesi olarak görülüyor ve uluslararası toplumda endişe yaratıyor. Güney Kore, ABD ve Japonya gibi ülkeler, Kuzey Kore’nin nükleer programını durdurmak için diplomatik çabalarını sürdürüyorlar. Ancak, Kuzey Kore’nin bu son hamlesi, bölgede tansiyonun artmasına neden olabilir ve gelecekteki nükleer müzakereleri etkileyebilir.
Geçtiğimiz ay Kuzey Kore, nükleer kapasiteli su altı dronları üzerinde iki deneme gerçekleştirdi.
Geçtiğimiz ay, Kuzey Kore, nükleer kapasiteli su altı dronu Haeil-1’i iki kez test etti. Drone, radyoaktif tsunami oluşturarak düşman gemilerine ve limanlarına saldırmak için tasarlandı ve ABD’nin kıyı şehirlerini yok edebilecek radyoaktif okyanus dalgaları ve nükleer tsunamiler üretme yeteneğine sahip olduğu iddia ediliyor. Bu silahın, Rus Poseidon torpidolarına benzediği düşünülüyor.
Kuzey Kore, 2022 yılında, BM, ABD, AB ve komşu ülkelerden gelen yaptırımlara rağmen, 90’dan fazla kıtalar arası balistik füze fırlatarak bir yılda ateşlediği en yüksek füze sayısına ulaştı. Yıl başından bu yana ise yaklaşık 30 füze denemesi yapıldı.
Kuzey Kore’nin nükleer ve füze programları, uluslararası toplumda büyük endişe yaratıyor ve bölgede tansiyonun artmasına neden oluyor. ABD, Güney Kore ve Japonya gibi ülkeler, Kuzey Kore’nin nükleer programını durdurmak için diplomatik çabalarını sürdürüyorlar. Ancak, Kuzey Kore’nin son testleri, uluslararası toplumda daha sert yaptırımların uygulanmasına ve askeri tedbirlerin artırılmasına neden olabilir. Kuzey Kore’nin bu saldırgan hamleleri, bölgede barış ve istikrarın sağlanmasını engelleyebilir ve gelecekteki nükleer müzakereleri etkileyebilir.