CHP’nin başörtüsüne ilişkin kanun teklifini TBMM’ye sunmasının ardından AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, kanuni düzenlemeyi reddederek, anayasa değişikliği ile cevap vermişti.
AKP hükümeti ile artan baskıcı rejimde ise "başörtüsü" mağduriyeti bambaşka bir mağduriyet yaşatmaya başlamış, birçok başı açık kadın bürokratlara tarafından bile hedefe konmuş, yaşam tarzları sebebi ile yerilmiş ve hatta iş hayatında bile dezavantajlı duruma düşmüştü.
Dolayısı ile Kılıçdaroğlu'nun "başörtüsü" konusunu yasal güvence altına alması teklifi, özellikle sosyal medyada "Evet, başörtüsü meselesinin bir an önce çözülmesi lazım. Artık başı açık olanlar da kamuda işe alınmalı" ifadeleri ile tepki ile karşılanmıştı.
Yaşanılan baskı ve laikliğe karşı değişmeye başlayan rejim sürecinde tepki ve korku yaratan teklif, muhalifler tarafından da AKP'den gelen yanıt sonrası "çelişki" ile karşılanırken CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel’e AKP'nin grup toplantısında böyle bir adımı atabileceğini öngördüklerini söyleyerek ve anayasa teklifine dair ise 2010 referandum sürecini hatırlatarak “Şeker kaplı zehir tehlikesi her zaman vardır” diyerek yanıt verdi.
CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, yaşanılan süreç ile ilgili Duvar gazetesinde yer alan sorulara karşılık şu açıklamayı yaptı;
SORU: Bu hafta gündemin en önemli başlığı başörtüsüne ilişkin kanun teklifini Meclis’e sunmanız oldu. Konuştuğumuz hukukçular böyle bir kanun maddesine gerek olmadığını söylüyor, anayasada da bu ifadelerin yerinin olmadığını ifade ediyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan da Kılıçdaroğlu’na yönelik “Adam gibi dürüst ol” gibi sert ifadeler kullandı. Bu teklif nasıl ortaya çıktı, gerek var mı?
Sayın genel başkan “helalleşme” çağrısı yapıyor. Bu çağrının çok farklı yönleri var. Roboski’yle helalleşmeden de bahsediyor başörtüsünün yasak olduğu dönemde sıkıntı çekmiş kadınlarla helalleşmeden de bahsediyor. “Biz bu iktidardan rahatsızız, size oy vermek istiyoruz ama bize sürekli ‘gelirlerse sizin başörtünüzle uğraşırlar’ diyorlar” gibi sorular yaz boyunca sahada çalışan arkadaşlarımıza soruldu. “Ekonomik olarak iktidar bizi mahvetti, iktidar değişikliği istiyoruz ama AK Partili dostum bana ‘CHP’ye oy vermeyi düşünüyorsun ama iktidara gelirse başörtüsünü yasaklar’ dedi, bu kaygımız var” sözlerine karşı CHP, “Kanun teklifi verelim, güvenceye alalım, milletin önünde teklifi sunup teklife oy vererek hem samimiyetimizi vurgulayalım hem de güvence olsun” diyor. Siyasette bu var. Bu gayri meşru bir alan değil.
“Buna ihtiyaç var mı yok mu” tartışmasına girmek istemiyorum. Yarın kalkıp bir devlet memuru, amir, “Ya kardeşim bununla ilgili kanunda bir şey yok, yönetmelik beni bağlamaz” diyebilir, demeyebilir de. Ama bugün CHP iktidarı devralmadan önce hem kanuni güvenceyi ortaya koymak hem de kanunu uygulayacaklara ve kanundan etkileneceklere kendi duruşunu göstermek ve tarih önünde adım atmak istiyorsa, gerçek siyasette bir anlamı vardır diye düşünüyorum.
SORU: Cumhurbaşkanı Erdoğan kanun teklifine tepki gösterdi fakat konuşmasının devamında anayasaya eklenmesine yönelik bir çağrısı oldu. Sosyal medyada özellikle CHP’nin bu başörtüsü adımıyla “gol yediği” değerlendirmeleri yapılıyor. Siz gol yediğinizi düşünüyor musunuz?
Meseleyi bir futbol maçına, gol atmaya, gol yemeye indirgemek kadar bu inancından dolayı başını örtmüş kişilere yapılabilecek büyük bir saygısızlık yok. Bir lider çıkıyor ve her konuşmasında “Bu konuda bizim geçmişte hatalarımız oldu” diyor. Bu hatalarla yüzleşmenin ve zarar gören insanlarla helalleşmenin önünde atılan böyle bir adımı, “Siz gol atıyordunuz, karşı taraf da ‘gel anayasa değiştirelim’ diyerek size gol attı” gibi değerlendirmeler hem meseleyi küçümsemek hem de iyi niyet suistimali. Bu konuyu kendi vicdanında tartışan ve önem atfeden insanlar da bunun bir futbol maçına benzetilip, “goller atılıyor goller yeniliyor” diyerek kendi inanç ve giyimleri üzerinden tartışılmasından rahatsız olacaklardır.
SORU: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın anayasa açıklamasının ardından siz bir tweet attınız ve “Yeni Anayasa, yeni Meclisin işi olacak” dediniz. Sizin ardınızdan CHP lideri Kılıçdaroğlu ise “Başörtülü kadınların hak ve özgürlüklerine kavuşması için önerdiğimiz bu kanuni zırhı sen destekle Erdoğan; eğer arkasında yine kurnaz bir ajanda çıkmazsa tabii ki Alevi vatandaşlarımız dahil, hak ve özgürlükler konusunda getireceğiniz öneriye her türlü desteği vermeye hazırız” dedi. Bu iki açıklamada çelişki olduğu yönünde değerlendirmeler vardı. Sizce çelişki var mı?
Çelişki olduğunu düşünmüyorum. Ömer Çelik’in açıklaması okunduğunda Adalet ve Kalkınma Partisi’nin grup toplantısında böyle bir adımı öngörüyorduk. Sayın Genel Başkan salı günü Meclis’ten ayrıldığı sırada “bir anayasa değişikliği teklifi olursa ne yaparız” konusunda, “her gün anayasayı değiştiren birisiyle anayasayı değiştirecek değiliz” yaklaşımı, sayın genel başkana ait bir yaklaşım ve bu yaklaşımını kamuoyuna duyurmak açısından bu tweeti attık. Sayın genel başkanın tweetinin ilk cümlesi de başörtüsü meselesini çözmek için yasal düzenlemenin yeterli olduğunu söylüyor ve destek istiyor. Burada anayasa değişikliğine ihtiyaç olduğu gibi bir vurgu yok. Devamında da Alevilerle ilgili özgürlükçü bir şey yapacaksan ona her zaman destek vermeye hazırız diyor.
Bizim her gün anayasayı çiğneyen birisiyle birlikte anayasa masasına oturmamız şöyle bir sonuç doğurur. AK Parti’nin her zaman bir gizli ajandası oluyor. Akıllarında bir fırsatçılık oluyor. Bu özgürlükçü bir adım olmayacak. Bugün dezenformasyon yasası çıkarandan yarın öbür gün aileyi koruma adı altında nasıl şeyler çıkarabileceklerini ya da seçim sistemine ilişkin anayasada belirlenen birtakım maddelerin değiştirilmesine yönelik adımlar atarak kaybetmekte oldukları seçimde iktidara tutunmaya çalışacaklarını öngörmemek büyük bir eksik olur.
SORU: Peki iktidar kanadı sadece başörtüsüyle ilgili tek maddelik bir anayasa değişikliği getirse CHP’nin tavrı ne olur?
Erdoğan konuşmasında onunla sınırlı kalmayacağını kendisi de vurguladı. Askerlerin yaptığı bu anayasada, dünyadaki birçok çağdaş anayasada olan bazı güvenceler yok. Mesela anayasa çalışmalarında gündem güvencesi yok. Öyle olunca bir maddeyle başlayıp, komisyondan da geçip, ilerleyen süreçte sadece salt çoğunlukla eklenebilmesi mümkün oluyor. Yine salt çoğunlukla bütün maddelerin birlikte oylanabilmesine karar verilebiliyor. Oysa ki maddelerin birlikte oylanmasıyla ilgili bir nitelikli çoğunluk aransa bir Meclis uzlaşısı olur. Örneğin 12 Eylül 2010 referandumda 23 maddeyle yola çıkılmıştı, muhalefet partileri bu maddelerin 3’ü dışındaki bütün maddeleri destekliyordu. Örneğin 12 Eylül generallerinin yargılanabilmesi, AYM’ye bireysel başvuru yapılabilmesi gibi maddeleri destekliyorlardı. Ama gelin bunları ayrı ayrı referanduma sunalım dendiğinde kabul etmediler, bir bütün halinde oylanması karara bağlandı. Adeta şu oldu; Anayasa Mahkemesi’nin yapısı, HSK’nın yapısı gibi birkaç konu şeker kaplı bir zehre dönüştü. Şimdi yine şeker kaplı zehir tehlikesi her zaman vardır. Yeniden zehir üstüne şeker kaplamaya fırsat vermemek gerekiyor.